Site icon Uzman Diyetisyen Emre Uzun

Yeni Tip Koronavirüs Covid-19 (Semptomlar, Risk Grupları, Önlemler, Korunma Yolları)

Virüsler, canlı olup olmadıkları bile kesin olmayan, genetik materyallerin ve birkaç proteinin etrafını saran bir kabuktan başka bir şey değillerdir. Yalnızca uyum sağlayabildikleri bir canlıya yerleşirler ve orada çoğalırlar.

Koronavirüs ise, hayvanlarda bolca rastlanan bir virüstür. Koronavirüsler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir.

Koronavirüsler, zarflı, tek zincirli pozitif RNA virüsleri olup, oldukça geniş bir aile oluşturmaktadırlar. İnsanlarda genellikle üst solunum yollarını tutmaktadırlar. Hafif üst solunum yolları enfeksiyonlarının yanı sıra pnömoni ve bronşiyolit gibi ciddi alt solunum yolu enfeksiyonlarına da sebep olabilmektedirler.

Çin’in Wuhan kentinde, 2019 Aralık ayında sebepsiz yere oluşan zatürre vakalarının ve ölümlerin ortaya çıkmasıyla bunların sebebinin daha önceden tanımlanmamış yeni bir tip koronavirüs olduğu keşfedilmiştir. Çin’den gelen ilk raporlara göre, salgın Wuhan’ın merkezindeki bir deniz ürünleri pazarına bağlanmıştır. Sonuç olarak, yerel yetkililer pazarı 1 Ocak’ta kapatmışlardır. İnsanlık dünyasına doğduğu yıl itibariyle bu virüs tipine COVID-19 ismi verilmiştir. Ayrıca elektron mikroskobu altındaki kraliyet tacı görünümü sebebiyle virüse, Latince bu anlama gelen “Corona” ismi verilmiştir. Şu anda dünya üzerinde hızla yayılmakta olan 2019 n-CoV (2019 Novel Coronavirus, 2019 Yeni Coronavirüsü)’un önce hayvandan insana bulaştığı keşfedilmiş, daha sonra zamanla insandan insana da yayılabildiği anlaşılmıştır.

 

Hayvanlardan Bulaşan Enfeksiyonlar Neden İnsan Sağlığı İçin Bu Kadar Tehlikelidir?

2012 yılında yayınlanan uluslararası bir rapor, bu tür hastalıkların her yıl 2,5 milyar hastalık ve 2,7 milyon ölümden sorumlu olduğunu bildirmiştir. Bu hastalıklara Kuduz, Toksoplazmoz, Q ateşi, Dang humması, Kuş gribi, Ebola ve Şarbon da dahildir. Ayrıca hayvanlardan edinilen solunum, grip benzeri hastalıklar geçen yüzyılda da tahribat yaratmış bulunmakta. 1918’deki İspanyol gribi birçok vakaya ve 50 milyon ölüme, 1968’deki Hong Kong gribi ise 700.000 ölüme neden olmuştur.

Peki, insanların hayvanlardan aldığı hastalıklar neden bu kadar tehlikeli?

Fakat şunu bilmeliyiz ki hayvanların ve insanların bağışıklık sistemleri birbirinden çok farklıdır. Herhangi bir virüs taşıyıcısı olan bir hayvana-örneğin yarasa- hiçbir zarar vermeyen virüs; insan bağışıklığını ölümcül olacak şekilde tehdit edebilir. Ayrıca bu virüsler, zarar veremedikleri hayvanların vücudundan daha da güçlenerek çıkıp çok daha zararlı bir şekilde üreyip insanlara bulaşabiliyor. Bu da, hayvan virüsünün insan bağışıklık sisteminde bir yabancı olarak görülmesinin çok da tahmin edilemeyecek bir durum olmadığını gösteriyor bizlere.

Hayvanlardan gelen virüslerin insanlar için bu kadar tehlikeli olmasının bir diğer nedeni de, insanların onlarla başa çıkmasının hiçbir yolunun olmamasıdır. Bağışıklık sistemimiz bu yeni virüslerle daha önce hiç tanışmadı. Bu yüzden sistemimiz, davetsiz misafirlere nasıl cevap verileceğini bilmiyor.

Bu misafirimiz için bize çok iş düşüyor. Bunun için sürekli araştırmalar yapılıyor. Tüm dünya alarma geçmiş durumda. Aslında bu davetsiz misafir hiçbir vizeye ihtiyaç duymadan bütün ülkeleri geziyor ve bağışıklığı düşük insanları alt etmekten çok hoşlanıyor.

Metaforlar bir yana, 09 Nisan 2020 itibariyle, koronavirüs COVID-19 salgını nedeniyle 1.582.135 doğrulanmış vaka ve 94556 ölüm var. Bu artış şuan itibariyle sırasıyla en çok Amerika Birleşik Devletleri, İspanya, İtalya, Almanya, Fransa, Çin şeklinde ilerliyor. Maalesef ki Türkiye de şuanda 9. sırada yerini alıyor. 09 Nisan itibariyle toplam vaka sayısı 42282 iken; ölüm sayısı da 908’e yükselmiş bulunmakta. Tabiiki iyileşen vakaları da göz ardı etmemek gerekiyor fakat yine de vaka ve ölüm sayısı, iyileşenlerin sayısını sollayarak geçiyor. İlerleyen zamanlarda ülkemizdeki test sayısının artışıyla yeni vakaların da hızla artmaya devam edeceği öngörülüyor. Bu bağlamda aslında bu durumun ne kadar ciddi olduğunu anlamamız gerekiyor. Hepimizin, her bir vatandaşımızın. Sadece 65 yaş üstü değil, sadece 20 yaş altı değil; herkes ama herkes risk altında.

İnsan vücuduna giren virüslerin çoğu, bağışıklık sistemi tarafından başarılı bir şekilde yok edilmekte veya gastrointestinal sistemden geçerek atılmaktadırlar. Bununla birlikte,  bir hayvan virüsü bazen insan konağı içinde çoğalmayı başarabilmektedir.

Hayvan virüsünün insanın vücudunda çoğaldığı ilk an çok önemlidir. Bu kritik noktada, virüs mutasyona uğrayabilmekte ve insan vücudunu yavaşça tanıyarak ilk kez kendisini bu yeni konakta çoğaltabilmek için adapte edebilmekte ve kendisini geliştirebilmektedir.

Bu meydana geldiğinde, insan bağışıklık sistemi ilan edilen savaşta savunmaya geçmek zorundadır. Virüsün adaptasyonunu farketmesi ve tepkisi göstermesi gerekmektedir. Eğer insan vücudu bu tehditle daha önce hiç karşılaşılmadıysa savaş için gerekli erzaklar elinde mevcut olmadığı için savunma konusunda güçsüz kalabilmekte, hatta bazen savaşta yenik düşerek kendini bu hastalığa tamamen teslim edebilmektedir.

Tabii ki bu durumda yapılacak en doğru şey, en azından şuan için karşı taraftan güçsüz olduğumuz bu savaşa gerek duymayacak şekilde kendimizi karantinaya almak.

Önlem amaçlı yapılması gerekli olan önemli bir diğer nokta da bu hastalıkla karşılaşmadan önce hastalığı tanıyarak cephaneleri doldurmak, savaş için erzak depolamaktır. Bağışıklığı güçlendirmek, doğal ve mevsiminde olan meyve-sebzelerden bol bol antioksidan almak, omega-3 içeriği yüksek balıklar tüketmek, düzenli beslenmek, düzenli ve verimli uyku, iyi bir psikoloji…

Ancak, bağışıklık sisteminin bir parçası olan bu savunmanın etkinleştirilmesi günler veya aylar alabilir. Bu arada, virüs daha hızlı çoğalmak veya hatta bağışıklık sisteminin savaşından kaçmak için zaten mutasyona uğramış olabilir. Başka bir deyişle, hayvan virüsü ve insan bağışıklık sistemi bir savaşa girmiş durumdalar ve bu durumda herhangi bir savaşta olduğu gibi, taraflardan biri kazanabilir veya her iki taraf da çıkmaza girebilir.

Virüsler aslında bir konakta yaşamak için mutasyona uğradıklarında o konağı hemen yok etmek istemezler. Çünkü o konak, onların çoğalabilmesi için gerekli bir yerdir. Yani her zaman geçerli olmamakla birlikte, bir virüs insan vücudunda kalabilmek için mutasyon geçirirse insanlar için daha az tehlike haline gelme ihtimali yüksektir. Çünkü virüs ve ev sahibi arasındaki evrimsel yarışı, hiçbirinin mutlu olmadığı bir tür çıkmaza ulaşacaktır. Bu yönüyle COVID-19 virüsünün evrimleşerek vücudumuza zarar vermeden yaşayabilecek hale gelmesi gibi bir teori mevcuttur. Fakat yine de şunu unutmamak gerekir ki bu sadece bir varsayımdan ibarettir ve işin ucunda insan canı olduğu için hiçbir koşulda risk almaya değmeyecektir.

Ayrıca şöyle bir riskten de bahsedilmektedir; virüs hayvanlardaki mevcut durumuna geri evrilirse, hayvanlar onu birbirlerine bulaştırmaya devam edecek ve virüs de herhangi bir noktada insanlara geri sıçrayabilecektir.

Başka bir senaryo ise; virüsün bu mutasyonu insan vücudunda gerçekleşir ve insan vücudu da buna adapte olabilirse, hayvanlardan tekrar bulaşı olsa bile bu kadar ciddi sonuçlar oluşmayacağı yönündedir.

Şimdilik, iki senaryodan hangisinin daha muhtemel olduğunu bilmek maalesef ki pek mümkün değil. Bunun için daha fazla araştırmaya ve daha fazla zamana gerek duyulmaktadır.

 

Koronavirüs İnsanların Dünyasına Nasıl Yayılmıştır? İnsandan İnsana Bulaşma Nasıl Olmaktadır?

 

Hangi hayvanların yeni koronavirüsün kaynağı olduğu henüz belli olmasa da, Bunlar, hala üzerinde araştırılma yapılan konular. Spesifik bir tür belirtilmemekle birlikte, bilim adamları, COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2’nin hayvanlardan geldiğinden eminler.

Koronavirüs, insanlar arasında açık yüzeylerden yayılabilmektedir fakat bu yüzeylerde ne kadar süre hayatta kalabildiği tam olarak net değildir.

Yayılmanın başlıca sebebi öksürüktür. Öksürük yoluyla havaya saçılan partiküller, insanların bunu solumasıyla çok kolay bir şekilde bulaşır.

Ayrıca hasta bir kişiyle temasta bulunduktan sonra özellikle vücut sıvılarının bulunduğu göze, ağza veya burna dokunmak da bulaş için en büyük risklerdendir.

 

Koronavirüste Görülen Yaygın Semptomlar Nelerdir?

Virüs, boğazınızdan aşağı doğru inince ilk etki ettiği yer akciğerleriniz olacaktır. Koronavirüs, akciğerler epitel hücrelerinde bulunan ACE2 reseptörlerine bağlanarak genetik materyallerini enjekte etmekte ve bu yolla çoğalıp hücrenin ölümüne yol açarak akciğerlere giriş yapmakta; akciğerlere zarar vermeye başlamaktadır. Akciğerler, yaklaşık 10 gün sonra milyonlarca hastalık yapıcı virüs ile dolup taşmaktadır. Bağışıklık hücreleri virüs ile savaşmak için akciğerlere geldiğinde, virüs bunları da ele geçirmekte ve bağışıklık hücrelerinin -özellikle nötrofiller ve sitotoksik T-hücreler- bütün vücuda karşı savaş açmasına yol açmaktadır. Bu şekilde sağlıklı hücreler de kendini yok etmeye başlamaktadır. Bu durum, çok ciddi kalıcı hasarlara yol açabilmektedir.

Daha kötü vakalarda milyarlarca epitel hücre ölmekte ve hastalar zatürreye açık hale gelmektedir. Bunun sonucunda da solunum zorlaşmakta hatta solunum cihazına ihtiyaç duyulabilmektedir. Bu süreçte zatürreye sebep olan bakteriler bütün vücudu sarabilmekte ve bu da ölümle sonuçlanabilmektedir.

Fakat korkmayın; çoğu vakada bağışıklık sistemi kontrolü ele almakta ve enfekte olmuş hücreleri öldürmekte ve savaşı kazanmaktadır. Bu da iyileşme sürecini başlatmaktadır.

Koronavirüs hastalığına yakalananların çoğu, hastalığı çok hafif semptomlarla atlatmaktadırlar.

 

Genel belirtiler ise şu şekildedir:

 

Koronavirüs İçin Risk Grupları:

 

Bu Durumda Alınması Gereken Önlemleri Kısaca Şu Şekilde Söyleyebiliriz:

 

Virüsten korunmak adına en etkili kumaşlar ise şu şekilde;

 

Ücretsiz maske dağıtımı, ülkemizde de başlamıştır. Maskeler burnu ve ağzı örtmeli ve sıkıca sabitlenmelidir. İnsanlar yeni bir maske takmadan önce ellerini iyice yıkamalı, kullanılmış maskeleri uygun şekilde attığından emin olmalı ve çıkardıktan sonra ellerini tekrar temizlemelidir. Ayrıca elinizi maskeyi düzeltmek adına sürekli yüzünüze sürmemeli, kumaş maskeleri sık sık yıkayıp dezenfekte etmelisiniz.

 

Genel gıda güvenliği tavsiyelerine uymaya devam etmelisiniz:

D vitamini yönünden zengin besinler tüketin (Somon, sardalya, alabalık, gibi yağlı balıklar makul miktarda D vitamini içermektedirler.) ve özellikle güneşli günlerde öğle saatlerinde balkonunuza veya camınıza çıkıp kollarınızın güneş ışınlarından faydalandığına emin olun.

 

Fakat unutmayın ki tek başına bunları uygulamak sizi virüsten tamamen korumayacaktır. Bütün önlemleri dikkatle uygulamalısınız.

 

Dışarı çıkarak hastalığa yakalanmayacağınızı veya hastalığı kolayca atlatabileceğinizi düşünüyor olsanız bile; evdeki ailenizi, dışarıda çalışan doktorları, memurları, kasiyerleri, mecbur kaldığı için dışarıda olan herkesi riske atmış oluyorsunuz. Onların hasta olmaması tamamen size bağlı.

Bu durum canınızı sıkıyor olabilir. Aman ne olacak dışarı çıksam, çok büyütülüyor da diyor olabilirsiniz. Fakat durum düşündüğümüzden çok daha ciddi. Bazen bazı şeyler için fedakarlık yapmak gereklidir.

Şimdilik her şey bizim elimizde. Lütfen mecburi olmadıkça evde kalın.

Exit mobile version